Firma uzman ve hekimi kendi bünyesinde bulundurursa uzman ve hekimi de denetleyecek bir sistem kurulması gerekir. Bu sistemi kurabilmek ise başlı başına bir uzmanlık gerektirir. Bu denetim mekanizmasının kurulmaması halinde firma’nın eksikliklerini öğrenmesi ancak bir İSG teftişinde veya iş kazası sonrası mümkün olur.
OSGB’ler sürekli olarak iş sağlığı ve güvenliği genel müdürlüğü tarafından online veya yerinde denetimlere tabi tutulur. İşini kitabına uygun yapmayan firmalara belli cezalar verilir ve 5 yıl içinde belirli bir ceza puanına ulaşan OSGB’ler kapatılır ve kurucularının yeni bir OSGB kurması yasaklanır. Bu da doğal olarak hayatta kalmak isteyen her OSGB’nin işine önem vermesini bir zorunluluk haline getirir.
Kısacası bir işletme OSGB’den hizmet alıyorsa, ortak sağlık ve güvenlik biriminin sürdürülebilirliği için hayati önem taşıyan iç denetim sistemi ile birlikte hizmet alıyordur. Ancak uzman ve hekimin kendi kadrosunda bulunduruyorsa bu denetim mekanizması kendisi tarafından kurulmalıdır.
Bir de işin ceza boyutu var. Firma uzman veya hekimin firmaya bildirmesi gereken ancak bildirmediği bir eksiklikten dolayı ceza alıyorsa veya kaza yaşanıyorsa bunun sorumluluğu kimdedir? Ceza’yı kim karşılayacaktır?
- OSGB’den hizmet alıyorsa, cezayı rücu edebilir.
- Kendi bünyesindeki uzman – hekimden hizmet alıyorsa rücu edemez.
İş sağlığı ve güvenliği, ülkemizde nispeten yeni bir konu. Örnek vermek gerekirse İngiltere’de İSG ile ilgili ilk kararname 1788 yılında yayınlanmış ve mevcut iş sağlığı ve güvenliği kanunları 1970den beri yürürlükteyken, bildiğiniz gibi ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği kanunu 2012 yılında yayınlanmıştır. Dolayısıyla İSG konusunda hem uygulamada hem de kültür olarak sanayileşmiş ülkelerle aramızdaki fark açılmıştır.
Bu farkın hızlıca kapanması için uzmanlaşma gerekli görülmüş ve OSGB kavramı hayatımıza girmiştir. OSGB’lerin çalıştıkları firmalara İSG uygulamalarını ve kültürünü aktarma görevleri aslında en önemli varlık sebepleridir.
Bu yazı 444 kere okundu.